Son yıllarda kadın cinayetleri, toplumda derin yaralar açan korkunç bir sorun haline geldi. Bu sorunla ilgili olarak her gün yeni bir acı haber duyulmakta. Türkiye'nin gündemini sarsan olaylardan biri de eşi tarafından kızıyla birlikte katledilen bir kadının trajik hikayesidir. Olayın ardından yapılan açıklamalar, özellikle kadının son anlarında söyledikleri, ışık tutması açısından büyük önem taşıyor.
Geçtiğimiz hafta, bir anne ve kızı, evlerinde yaşanan korkunç bir cinayetle hayatını kaybetti. Eşi tarafından vahşice katledilen kadın, daha önce ‘Sonum iyi olmayacak’ diyerek çevresindekileri uyarmıştı. Arkadaşlarına ve yakınlarına bu cümleyi sıkça tekrarlayan kadın, yaşadığı psikolojik baskılara dikkat çekmişti. İş arkadaşları ve aile bireyleri, onun karşılaştığı durumun ciddiyetine dair uyarılarda bulunmalarına rağmen, kadın bir türlü güvenli bir ortama kavuşamamıştı. Olaydan önce yapılan bazı şikayetler ise soru işaretleri ile dolu kaldı.
Polis raporlarına göre, kadının daha önce eşinden gelen tehditlere karşı birkaç kez savcılığa başvuruda bulunduğu ancak herhangi bir koruma tedbiri aldırmadığı öğrenildi. Bu durum, hem aile üyeleri hem de toplumda, "Neden daha fazla önlem alınmadı?" sorusunu gündeme getirdi. Kadının öldürülmeden önceki son anları, yaşadığı korkunun gerçekliğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu olay, yalnızca bir kadın cinayeti olmanın ötesinde, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların yaşadığı şiddet sorununu da gündeme getiriyor. Türkiye’deki kadın cinayetlerinde artış gözlemlenirken, pek çok kadın, aile içi şiddet yüzünden hayatlarını kaybetmekte. Kadının yaşadığı psikolojik şiddet, fiziksel şiddetten önce gelmekte ve maalesef çevresindekiler tarafından çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Kadınlar, yaşadıkları tehditlerin ciddiyetine rağmen çoğu zaman susturulmakta ve kendilerini koruma altına almakta zorlanmaktadır.
Medyanın bu tür olaylara yaklaşımı, toplumun bu konudaki algısını büyük ölçüde etkiliyor. Sürekli olarak bildirilen kadın cinayetleri, benzer olayların yaşanmasına yol açan sistematik bir sorunu da gözler önüne seriyor. Bu durum, özellikle genç kadınlar arasında korku yaratmakta ve kadınların sesinin daha fazla duyurulmasını engellemektedir. Öte yandan, bu tür trajik öyküler, toplumsal bir duyarlılık oluşturarak kadın cinayetlerine karşı farkındalığı artırma potansiyeline sahiptir.
Kadının hayatına son verilmesi, sadece bir cinayet vakası olmayıp, sistematik şiddetin bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadının son anlarındaki uyarıları, aslında birçok kadının ruh halinin bir yansımasıdır. Her bir kadın, hayatının her anını tehlikede hissedebilirken, bu tür olayların önüne geçilmesi için toplumsal ve hukuksal adımlar atılması gerekmektedir. Kadın cinayetleriyle mücadele etmek, siyasetin ve ailelerin sorumluluğundadır. Her bireyin, bu konuda bir etkisi olacağına inanması; sese ve harekete geçmesi, şarttır.
Halkın bu tür olaylara karşı duruşu da büyük önem arz etmekte. Sosyal medya üzerinden başlatılan kampanyalar, sesin yükseltilmesine yardımcı olmuştur. Toplum, artık susmanın bedelini ödeyecek kadar tecrübelidir. Kadınların seslerini duyurmalarına yardımcı olmaya yönelik atılan adımlar, gelecekte yaşanabilecek benzer trajedilerin önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde, daha çok kadının hayatı, bu tür sıradanlaşmış ve göz ardı edilen şiddet olayları nedeniyle sona erecektir.
Eşinin saldırısına uğrayan kadın ve kızının trajik hikayesi, aslında birçok kadın için bir uyanışı simgelemektedir. Bu olay, toplumumuzda yaşanan zihinsel bir dönüşüm çağrısıdır. Kadın cinayetlerine karşı daha fazla duyarlılık ve harekete geçme zamanı gelmiştir. Her bireyin karşı durması gereken bu zulmü durdurmak için, kadınlar ve erkekler birlikte hareket etmeli, bu çirkin görünmesi gereken gerçeklikle yüzleşmelidir. Ancak o zaman, bu tür olayların önüne geçilebilir ve kadınların yaşamları güvence altına alınabilir.